Sanat - Sanat Dalları
Fırında pişirme yoluyla çanak-çömlek yapma sanatı.Yunanca "kil" anlamındaki keramikos sözcüğünden türetilmiş olan seramik terimi, pişmiş topraktan, işlenmemiş, cilalı, emaye, fayans, kumtaşı (gre), porselen (yumuşak, sert ya da iki kez pişmiş [bisküvi]), vb. her türlü parçayı belirtmek için kullanılır.
ÇOK ESKİ BİR SANAT
Binlerce yıllık bir geçmişe dayanan ve insanın öğrendiği ilk teknik olan seramikçilik, yöntemleri en az değişikliğe uğramış bir sanattır: Sanayi makineleri, bileşimi temelde hep aynı kalan bir hamura (yağ gidericilerle karıştırılmış kil) biçim vermek için, çömlekçinin hareketlerini yinelemekten başka bir şey yapmaz. Seramik eşyanın yapılacağı maddenin değişimi, Cilalıtaş devrindeki gibi, fırında pişirme yöntemiyle sağlanır. Seramik eşyalar, gerek hamurun bileşimi, gerekse pişirme yöntemiyle nitelik açısından ayrım gösterirler.
Bütün hamurlar, farklı nitelikte olabilen kil (biçim verici öğe) ile çeşitli yağ-giderici öğelerden (kum, kuvars, kül, bitki parçacıkları, saman, öğütülmüş kalsit, vb.) oluşur. Ergitici bir maddenin katılması, hamurun derinlemesine camlaşmasını sağlar ve böylece kumtaşı ya da porselen elde edilir. Ayarlamaya göre, hamurun katılaşmasını ya da camlaşmasını sağlayan ve her hamur formülüne özgü mineral bileşimlerinin (yağgiderici ve ergitici) tepkisine yol açan pişirme, belirleyici bir rol oynar. Elde edilen parçayı geçirimsiz kılan sırla kaplı seramikler için iki pişim zorunludur: Süslü fayanslar ve porselenler önce düşük sıcaklıkta pişirilir. Bu ilk aşamada elde edilen bisküvi hamur, toz halindeki emayla kaplanır, sonra üstüne yüksek ateşe (950°-980°C) dayanıklı boyalarla desen çizilir. Suyu geçirmemeleri için sırlanmaları gerekmeyen kumtaşları, tek bir pişimde iyice pişirilir. Bazı süslemeler için özellikle boya kullanıldığında, hafif ateşte üçüncü bir pişim daha zorunlu olmaktadır; bunun nedeni de kırmızı boyaların yüksek ateşe dayanıklı olmamalarıdır. Fırınlar, başlangıçta, içine yerleştirilen parçaların pişmesi için gereken ve alevlerle doğrudan doğruya iletilen sıcaklığı sağlayan güçlü bir yakıtın sürekli beslendiği geniş bir ocaktan oluşuyor, sıcaklığın eşitsiz biçimde dağılışı pek çok parçanın bozulmasına yol açıyordu. Modern fırınlar, alevin ocak içindeki yolunu yönlendirecek biçimde yetkinleştirildi: Yanlardaki mazgallardan giren alev, fırının tavanına kadar yükseldikten sonra dipteki açıklıklardan tabana geri döner. Süslemeler, yeşil, mavi, sarı renkleriyle sınırlıysa, yüksek ateş kullanılır. Kırmızı ve pembe tonları, yaldız ve ince tonlar için hafif ateşte çalışılır. Her atelyenin deneyim araştırma ve gözlemlerinin ürünü olan kendi modelleri vardır. Seramikçi, her pişirimde firma atılan kırık tabak, çanak, vb. deneme parçalarının gösterdiği tepkileri inceleye inceleye ustalaşır. Renklerdeki ince ayrıntılar, değişik görünümler, hamuru oluşturan maddelerden kaynaklanır: Bu maddelerin içerdikleri metalsiler, pişirmenin indirgeyici ya da yükseltgeyici atmosferde yapılıp yapılmadığına göre, farklı renk tepkimelerine yol açar.
TARİHÇE
Seramiğin evrimi, başlagıçtan günümüze kadar teknik niteliğini (sertlik ve geçirimsizlik) yetkinleştirmeyi amaçlayan araştırmaları izledi. Tarihöncesi'nden kalma çömlek çeşitlerinin sayısı son derece yüksektir. Dünyanın her yerinde, Avrupa'da, Asya'da ve Kolomb öncesi Amerika'da plastik süslemelerin (çizikler, oyuklar, biçim verilmiş hamurla süslemeler, vb.) renkli süslemelerden önce ortaya çıktığı fark edildi. Avrupa'da bilinen ilk tür olan deniz kabuklu (IV. binyıl) seramiklerde, kabuklular m dişli çenekleriyle çizilen motifler yer alıyordu. En eski renkli çanak-çömleğe Sus ve Mısır'da raslandı. Girit'te II. binyılda bu sanatın en güzel örnekleri verildi. Kolomböncesi seramikçileri, biçimlerdeki buluşlarıyla, plastik ve renkli süslemeleriyle (çokayaklı, çokağızlı, insan biçimli, hayvan biçimli, vb. vazolar) sivrildiler. İ.Ö. VIII. yy'dan III. yy'a kadar, Eskiçağ Yunan vazoları renkli süslemeleriyle sanat eserleri arasına katıldı.
Uzun süre, Çin'deki pişirme sanatlarının eskiliği abartıldı, oysa burada çanak-çömlek yapımı ancak III.binyılda ortaya çıkmıştı. Ne var ki, birinci binyılın bitiminden önce, yüksek sıcaklıkta camlaştırmayı ilk kez Çinliler uyguladı daha sonra gerçek sert porselen olan kumtaşını (olasılıkla X. yy'a doğru) buldular. Batı dünyasının hayranlığını kazanan süslemeler, pişmemiş toprak üstüne vurulmuş harika kobalt mavileri ve ilk erikçiçeği süslemeleri hep Ming sülalesi döneminden (1368-1644) kalmadır. Çing sülalesi döneminde çokrenkli (pembe, yeşil ve siyah "ailelerinin" ortaya çıkması) süslemede yetkinleşmeye erişilmesiyle seramik sanatı en parlak dönemini yaşadı. Bu alanda aşırı virtüözlüğe kaçılarak abartmaya gidilmesi, Çin porseleninin XVIII. yy. sonlarından başlayarak gerilemesine yol açtı.
Seramik sanatını Çinlilerden öğrenen Japonlar, özellikle çay töreni geleneklerine bağlı olarak, belli biçimlerde kumtaşı çömlekçiliğini geliştirdiler. Çin taklidi porselenler ancak XVII. yy'dan başlayarak gelişti. Batı dünyasında, Galya ve İtalya'daki Roma beğenisinden etkilenen atölyelerde, yalnızca madeni kapkacağı taklit eden seramikler yapılıyordu ve üstünde mühür taşıyan çanak-çömlek uzun bir süre ağırlığını korudu. Büyük istilalar sonucunda işliklerin yıkılması üstüne Avrupa'da, XV. yy'a kadar kaba kilden yapılmış pişmiş toprak çanak-çömlekten başka bir şey oluşturulmadı. Bu eşyalar roman sanatı döneminde cilalandı, bir başka deyişle kahve ve sarımsı yeşil renklerle sınırlı, kurşunlu saydam bir vernikle kaplandı (geçirimsizliği tam olarak sağlanamamıştır). Toprak eşyaların emayla kaplanarak geçirimsiz kılınmalarını sağlayan ve rahatça süslenmelerine olanak veren yüksek ateş tekniği XII. yy'da bütün İslam dünyasında uygulanırken Avrupa'ya ancak XV. yy'da yayıldı. Fayansın gelişmesi, İtalya'da özellikle Floransalı usta Della Robbia tarafından yapılan araştırmalar ile Sicilya, Balear adaları ve İspanya'da yerleşmiş olan Arap çömlekçilerinin, formülünü bildikleri Endülüs çinilerinin yapım usullerinin Faenza atölyelerinde uygulanması sayesinde gerçekleşti. XV. yy'da İtalya'da açılan, daha sonra XVI. yy'da her yerde görülen atölyeler, süslemelerdeki üsluplarıyla birbirlerinden ayrılırlar. Bianchi ve a compendario denen Faenza türü, özellikle Fransız seramikçilerini etkilemiştir. Delft seramiği Çin süslemelerini taklide yönelmiş ve daha sonra Alman ve İngiliz atölyeleriyle, Fransa'da Nevers'le birlikte XVIII. yy'a kadar çok önemli olacak Rouen atölyeleri tarafmdan taklit edilmiştir. XVIII. yy. başlarında fayans sofra takımlarının ulaştığı gelişme, Louis XIV döneminin mali güçlüklerinden kaynaklanır, 1709'da kral, altın sofra takımlarını eritmeye göndererek yerlerine porselen almaya karar vermişti. Çevresindeki dalkavuklar da büyük bir gösterişle kendisine öykündüler. Ancak yeşil, mavi ve sarı tonlarla sınırlı kalan süslemeler, artan fabrika sayısına karşın pek az bir yenileşme gösterdi. Kırmızı ve pembelerin kullanımıyla, süslemelerde tam bir yenilenmeye ulaşmak için, 1738'de J. Hannong'un buluşu olan hafif ateşte süslemelerin ortaya çıkmasını beklemek gerekti. Seramikçi ailesi olan Hamıonglar daha sonra, porselen yapımına başladılar ve bu da, krallık atölyelerine rakip olan fabrikalarının çöküşüne yol açtı. Çinlilerin sırrını sakladıkları sert ve ışığı geçiren porselen, çok yüksek sıcaklıkta ve bir pişimde, özellikle de hamurun bileşimiyle (feldispat, kuvars ve kesinlikle bulunması gereken kil, yani kaolin) elde edilir. Marco Polo'nun Batı'ya getirdiği ilk porselen eşyalardan sonra, bütün ülkelerde araştırılan formül, ancak 1709'da Avusturyalı kimyacı Böttger tarafından, imtiyazını başka Alman fabrikalarıyla birlikte kullanan Meissen fabrikası adına keşfedildi; Fransa'daysa kaolin yokluğu nedeniyle, Vincennşs fabrikası, 1769'dan önce porselen yapımına geçmedi. Öte yandan, Limoges kenti, porselen sanayisinin en büyük merkezi olurken, Sevres'e taşman krallık fabrikaları daha ince eşyalarda kendini gösterdi: Mat porselenler; çiçek motifleri, mavi tonları ve yaldız süslemeleriyle ünlü çokrenkli parçalar.
Seramik eşyada XVIII. yy'ın bir özelliği olan ilginç çeşitlilik (çokrenklilik, yaldızlamalar, yumuşak hamurlar, ince fayanslar, fritler, vb.) porselen formülünü bulmak için yapılan araştırmaların bir sonucudur. XVI. yy'dan beri girişilmiş olan bu araştırmalar, XVII. yy. sonlarından başlayarak Hindistan Şirketi tarafmdan getirtilen eşyalara gösterilen ilgi ve daha sonra Böttger'in buluşuyla, Meissen fabrikalarında, vb. çalışan işçilerin yarattıkları rokoko üslubundaki değerli bibloların Avrupa pazarına sürülmesiyle daha da hızlandı. Prensler ve hükümdarlar tarafından kurulan ve mali açıdan desteklenen (Chantilly'deki gibi) pek çok fabrika XVIII. yy. sonlarında tümüyle ortadan kalktı. XIX. yy'da hiçbir yenilik görülmedi. Çok sayıda fabrika ortadan kalktı. Seramiğin tümüyle işeyararlığa dönük bir sanayi dalı haline gelmesiyle sanatta büyük bir gerileme oldu. Yalnızca Lorraine ve Paris bölgesindeki (Montereau, Creil, Choisy) toprak eşya ucuz seri imalata bir yenilik getirdi. 1880'e doğru, süsleme sanatlarındaki yenilik hareketleri bu alanda etkiledi. 1945'ten sonra seramik sanatı, özellikle rüstik, kumtaşı, fayans ve çömlekler alanında görülmemiş boyutta bir yenileşmeye girdi. Bu akıma iki büyük okul egemen oldu: Picasso'nun çokrenkli emaylı fayanslar modasına öncülük ettiği Vallauris ve Paul Beyer'in son bir yüzyıldır sönmüş bulunan fırınları yeniden yaktırarak çok güzel tuzlu kumtaşları pişirdiği La Borne. Her yerde amatör ya da profesyonel bağımsız pek çok elsanatçısı yeni yeni seramikler bulmakta ve elde biçimlendirmektedirler.
Alıntıdır...
Fırında pişirme yoluyla çanak-çömlek yapma sanatı.Yunanca "kil" anlamındaki keramikos sözcüğünden türetilmiş olan seramik terimi, pişmiş topraktan, işlenmemiş, cilalı, emaye, fayans, kumtaşı (gre), porselen (yumuşak, sert ya da iki kez pişmiş [bisküvi]), vb. her türlü parçayı belirtmek için kullanılır.
ÇOK ESKİ BİR SANAT
Binlerce yıllık bir geçmişe dayanan ve insanın öğrendiği ilk teknik olan seramikçilik, yöntemleri en az değişikliğe uğramış bir sanattır: Sanayi makineleri, bileşimi temelde hep aynı kalan bir hamura (yağ gidericilerle karıştırılmış kil) biçim vermek için, çömlekçinin hareketlerini yinelemekten başka bir şey yapmaz. Seramik eşyanın yapılacağı maddenin değişimi, Cilalıtaş devrindeki gibi, fırında pişirme yöntemiyle sağlanır. Seramik eşyalar, gerek hamurun bileşimi, gerekse pişirme yöntemiyle nitelik açısından ayrım gösterirler.
Bütün hamurlar, farklı nitelikte olabilen kil (biçim verici öğe) ile çeşitli yağ-giderici öğelerden (kum, kuvars, kül, bitki parçacıkları, saman, öğütülmüş kalsit, vb.) oluşur. Ergitici bir maddenin katılması, hamurun derinlemesine camlaşmasını sağlar ve böylece kumtaşı ya da porselen elde edilir. Ayarlamaya göre, hamurun katılaşmasını ya da camlaşmasını sağlayan ve her hamur formülüne özgü mineral bileşimlerinin (yağgiderici ve ergitici) tepkisine yol açan pişirme, belirleyici bir rol oynar. Elde edilen parçayı geçirimsiz kılan sırla kaplı seramikler için iki pişim zorunludur: Süslü fayanslar ve porselenler önce düşük sıcaklıkta pişirilir. Bu ilk aşamada elde edilen bisküvi hamur, toz halindeki emayla kaplanır, sonra üstüne yüksek ateşe (950°-980°C) dayanıklı boyalarla desen çizilir. Suyu geçirmemeleri için sırlanmaları gerekmeyen kumtaşları, tek bir pişimde iyice pişirilir. Bazı süslemeler için özellikle boya kullanıldığında, hafif ateşte üçüncü bir pişim daha zorunlu olmaktadır; bunun nedeni de kırmızı boyaların yüksek ateşe dayanıklı olmamalarıdır. Fırınlar, başlangıçta, içine yerleştirilen parçaların pişmesi için gereken ve alevlerle doğrudan doğruya iletilen sıcaklığı sağlayan güçlü bir yakıtın sürekli beslendiği geniş bir ocaktan oluşuyor, sıcaklığın eşitsiz biçimde dağılışı pek çok parçanın bozulmasına yol açıyordu. Modern fırınlar, alevin ocak içindeki yolunu yönlendirecek biçimde yetkinleştirildi: Yanlardaki mazgallardan giren alev, fırının tavanına kadar yükseldikten sonra dipteki açıklıklardan tabana geri döner. Süslemeler, yeşil, mavi, sarı renkleriyle sınırlıysa, yüksek ateş kullanılır. Kırmızı ve pembe tonları, yaldız ve ince tonlar için hafif ateşte çalışılır. Her atelyenin deneyim araştırma ve gözlemlerinin ürünü olan kendi modelleri vardır. Seramikçi, her pişirimde firma atılan kırık tabak, çanak, vb. deneme parçalarının gösterdiği tepkileri inceleye inceleye ustalaşır. Renklerdeki ince ayrıntılar, değişik görünümler, hamuru oluşturan maddelerden kaynaklanır: Bu maddelerin içerdikleri metalsiler, pişirmenin indirgeyici ya da yükseltgeyici atmosferde yapılıp yapılmadığına göre, farklı renk tepkimelerine yol açar.
TARİHÇE
Seramiğin evrimi, başlagıçtan günümüze kadar teknik niteliğini (sertlik ve geçirimsizlik) yetkinleştirmeyi amaçlayan araştırmaları izledi. Tarihöncesi'nden kalma çömlek çeşitlerinin sayısı son derece yüksektir. Dünyanın her yerinde, Avrupa'da, Asya'da ve Kolomb öncesi Amerika'da plastik süslemelerin (çizikler, oyuklar, biçim verilmiş hamurla süslemeler, vb.) renkli süslemelerden önce ortaya çıktığı fark edildi. Avrupa'da bilinen ilk tür olan deniz kabuklu (IV. binyıl) seramiklerde, kabuklular m dişli çenekleriyle çizilen motifler yer alıyordu. En eski renkli çanak-çömleğe Sus ve Mısır'da raslandı. Girit'te II. binyılda bu sanatın en güzel örnekleri verildi. Kolomböncesi seramikçileri, biçimlerdeki buluşlarıyla, plastik ve renkli süslemeleriyle (çokayaklı, çokağızlı, insan biçimli, hayvan biçimli, vb. vazolar) sivrildiler. İ.Ö. VIII. yy'dan III. yy'a kadar, Eskiçağ Yunan vazoları renkli süslemeleriyle sanat eserleri arasına katıldı.
Uzun süre, Çin'deki pişirme sanatlarının eskiliği abartıldı, oysa burada çanak-çömlek yapımı ancak III.binyılda ortaya çıkmıştı. Ne var ki, birinci binyılın bitiminden önce, yüksek sıcaklıkta camlaştırmayı ilk kez Çinliler uyguladı daha sonra gerçek sert porselen olan kumtaşını (olasılıkla X. yy'a doğru) buldular. Batı dünyasının hayranlığını kazanan süslemeler, pişmemiş toprak üstüne vurulmuş harika kobalt mavileri ve ilk erikçiçeği süslemeleri hep Ming sülalesi döneminden (1368-1644) kalmadır. Çing sülalesi döneminde çokrenkli (pembe, yeşil ve siyah "ailelerinin" ortaya çıkması) süslemede yetkinleşmeye erişilmesiyle seramik sanatı en parlak dönemini yaşadı. Bu alanda aşırı virtüözlüğe kaçılarak abartmaya gidilmesi, Çin porseleninin XVIII. yy. sonlarından başlayarak gerilemesine yol açtı.
Seramik sanatını Çinlilerden öğrenen Japonlar, özellikle çay töreni geleneklerine bağlı olarak, belli biçimlerde kumtaşı çömlekçiliğini geliştirdiler. Çin taklidi porselenler ancak XVII. yy'dan başlayarak gelişti. Batı dünyasında, Galya ve İtalya'daki Roma beğenisinden etkilenen atölyelerde, yalnızca madeni kapkacağı taklit eden seramikler yapılıyordu ve üstünde mühür taşıyan çanak-çömlek uzun bir süre ağırlığını korudu. Büyük istilalar sonucunda işliklerin yıkılması üstüne Avrupa'da, XV. yy'a kadar kaba kilden yapılmış pişmiş toprak çanak-çömlekten başka bir şey oluşturulmadı. Bu eşyalar roman sanatı döneminde cilalandı, bir başka deyişle kahve ve sarımsı yeşil renklerle sınırlı, kurşunlu saydam bir vernikle kaplandı (geçirimsizliği tam olarak sağlanamamıştır). Toprak eşyaların emayla kaplanarak geçirimsiz kılınmalarını sağlayan ve rahatça süslenmelerine olanak veren yüksek ateş tekniği XII. yy'da bütün İslam dünyasında uygulanırken Avrupa'ya ancak XV. yy'da yayıldı. Fayansın gelişmesi, İtalya'da özellikle Floransalı usta Della Robbia tarafından yapılan araştırmalar ile Sicilya, Balear adaları ve İspanya'da yerleşmiş olan Arap çömlekçilerinin, formülünü bildikleri Endülüs çinilerinin yapım usullerinin Faenza atölyelerinde uygulanması sayesinde gerçekleşti. XV. yy'da İtalya'da açılan, daha sonra XVI. yy'da her yerde görülen atölyeler, süslemelerdeki üsluplarıyla birbirlerinden ayrılırlar. Bianchi ve a compendario denen Faenza türü, özellikle Fransız seramikçilerini etkilemiştir. Delft seramiği Çin süslemelerini taklide yönelmiş ve daha sonra Alman ve İngiliz atölyeleriyle, Fransa'da Nevers'le birlikte XVIII. yy'a kadar çok önemli olacak Rouen atölyeleri tarafmdan taklit edilmiştir. XVIII. yy. başlarında fayans sofra takımlarının ulaştığı gelişme, Louis XIV döneminin mali güçlüklerinden kaynaklanır, 1709'da kral, altın sofra takımlarını eritmeye göndererek yerlerine porselen almaya karar vermişti. Çevresindeki dalkavuklar da büyük bir gösterişle kendisine öykündüler. Ancak yeşil, mavi ve sarı tonlarla sınırlı kalan süslemeler, artan fabrika sayısına karşın pek az bir yenileşme gösterdi. Kırmızı ve pembelerin kullanımıyla, süslemelerde tam bir yenilenmeye ulaşmak için, 1738'de J. Hannong'un buluşu olan hafif ateşte süslemelerin ortaya çıkmasını beklemek gerekti. Seramikçi ailesi olan Hamıonglar daha sonra, porselen yapımına başladılar ve bu da, krallık atölyelerine rakip olan fabrikalarının çöküşüne yol açtı. Çinlilerin sırrını sakladıkları sert ve ışığı geçiren porselen, çok yüksek sıcaklıkta ve bir pişimde, özellikle de hamurun bileşimiyle (feldispat, kuvars ve kesinlikle bulunması gereken kil, yani kaolin) elde edilir. Marco Polo'nun Batı'ya getirdiği ilk porselen eşyalardan sonra, bütün ülkelerde araştırılan formül, ancak 1709'da Avusturyalı kimyacı Böttger tarafından, imtiyazını başka Alman fabrikalarıyla birlikte kullanan Meissen fabrikası adına keşfedildi; Fransa'daysa kaolin yokluğu nedeniyle, Vincennşs fabrikası, 1769'dan önce porselen yapımına geçmedi. Öte yandan, Limoges kenti, porselen sanayisinin en büyük merkezi olurken, Sevres'e taşman krallık fabrikaları daha ince eşyalarda kendini gösterdi: Mat porselenler; çiçek motifleri, mavi tonları ve yaldız süslemeleriyle ünlü çokrenkli parçalar.
Seramik eşyada XVIII. yy'ın bir özelliği olan ilginç çeşitlilik (çokrenklilik, yaldızlamalar, yumuşak hamurlar, ince fayanslar, fritler, vb.) porselen formülünü bulmak için yapılan araştırmaların bir sonucudur. XVI. yy'dan beri girişilmiş olan bu araştırmalar, XVII. yy. sonlarından başlayarak Hindistan Şirketi tarafmdan getirtilen eşyalara gösterilen ilgi ve daha sonra Böttger'in buluşuyla, Meissen fabrikalarında, vb. çalışan işçilerin yarattıkları rokoko üslubundaki değerli bibloların Avrupa pazarına sürülmesiyle daha da hızlandı. Prensler ve hükümdarlar tarafından kurulan ve mali açıdan desteklenen (Chantilly'deki gibi) pek çok fabrika XVIII. yy. sonlarında tümüyle ortadan kalktı. XIX. yy'da hiçbir yenilik görülmedi. Çok sayıda fabrika ortadan kalktı. Seramiğin tümüyle işeyararlığa dönük bir sanayi dalı haline gelmesiyle sanatta büyük bir gerileme oldu. Yalnızca Lorraine ve Paris bölgesindeki (Montereau, Creil, Choisy) toprak eşya ucuz seri imalata bir yenilik getirdi. 1880'e doğru, süsleme sanatlarındaki yenilik hareketleri bu alanda etkiledi. 1945'ten sonra seramik sanatı, özellikle rüstik, kumtaşı, fayans ve çömlekler alanında görülmemiş boyutta bir yenileşmeye girdi. Bu akıma iki büyük okul egemen oldu: Picasso'nun çokrenkli emaylı fayanslar modasına öncülük ettiği Vallauris ve Paul Beyer'in son bir yüzyıldır sönmüş bulunan fırınları yeniden yaktırarak çok güzel tuzlu kumtaşları pişirdiği La Borne. Her yerde amatör ya da profesyonel bağımsız pek çok elsanatçısı yeni yeni seramikler bulmakta ve elde biçimlendirmektedirler.
Alıntıdır...