Sanat - Sanat Yazıları
«Ağacın çürüğü özünden olur» bir toplumun da özü sanatçılardır, görüşünden hareket eden Yaşar Kemal; Türk ve dünya toplumunda sanatçının tutumunu anlatırken diyor ki:Bir toplum aşağılatılmışsa, önce sanatçıları aşağlatılmıştır.
Bir toplumda insanlar kötülüklere kafa tutamıyorlar, direnemiyorlarsa; önce sanatçılan kafa tutamıyor, direnemiyor demektir.
Bizim toplumumuzda görmedik mi? Önce sanatçıları kaçtılar Menderes'in hışmından. Sonra da toplum sindi.
Bu kaçış, direniş üzerine epeyce söz edilebilir. Ben nedenlerini araştırmadan sanatta yapmacıklar üstüne, akımlar üstüne konuşacağım.
Son altı yedi yıldır, bizde bir anlamsız şiir, bir anlamsız hikâyedir aldı yürüdü.. Sözüm ona bu akımlar Avrupa'dan yurdumuza ithal edilen en son akımlarmış. Bir de bu akımlara katılan bunalım var. Karanlıkçılık var.
Şunu hemen söyhyeyim ki, bizim delikanlılar ne üzülecekler, bu anlamsız sanat akımı Avrupa'da 1910 yıllarında gözdeymiş. Sonra gözden düşmüş. Sonra da yıllar sonra suyunun suyu bize kadar gelmiş. Bizim aslanlar da mal bulmuşlar gibi, yenilik, en son yenilik uğruna buna bir sarılmışlar, pir sarılmışlar... Bırakmıyorlar.
Şu bunalıma gelince, yepyeni. O kadar yeni değil ya, moda olarak yeni. Ondan önce gerçekten bunalanlar var. Sahici bunalanlar var. Başı belâya girip, anası ağlayıp bunalanlar var. Çıkmış.
Örneğin bir Kafka bunalmış. Bütün umuduna karşılık bir Dostoyevski bunalmış.
.Kafka, kişisel ve toplumsal koşulları içinde bunalmadan başka bir şey yapamazdı. Hayatına, içinde yaşadığı toplumun koşullarına bir bakın, diyeceksiniz, ki, şu Kafka amma da az bunalmış. Amma da umutlu, aydınlık adam. Koşullan o kadar kötü. Kafasının kişiliğini yapan koşullan. Kafka'dan, başka türlü bir Kafka çıksaydı yapmacık olurdu. Yapmacık Kafka da zaten şimdi ortada bulunmazdı. Bizde birkaç yıldır, bir takım gençler bunalıyorlar. Neden bunalıyorlar acaba? Bence hiçbir sebebi yok. Salt yenilik uğruna, bir de toplumun ağır koşullarından kaçabilmek için.. Baskı var, polis var. Bir takım şeyleri göze almadan konuş konuşabilirsen.
Şu yeni akımlara sırtını dayayınca hem ileri oluyorsun, anlamsız ne menem iştir ki, ileri ileri, çok ileri... Ya bunalım, haaa ona gelince o düpedüz topluma başkaldırmadır. Bir sanatçı için, bundan daha iyi tatmin yolu mu olur? Dört başı onarılmış bir yol. Cam Cennette aslanların. Bir akıma, bir modaya uymasalar. Bir kuşak böyle çağanoz yavruları gibi hep birbirine benzer mi? Bir arkadaş on şairden parçalar alarak bir şiir düzmüş ki deme gitsin. Bu on şairin şiiri bir tek şiir olmuş ki, bir tek satırını alıp atamazsın. Birini birinden ayıramazsın. Bir de hikâye... On hikayeciden bir hikâye... Tıpkı, o şiir gibi. Bir tek tümcesini değiştiremezsin. Bunu on iki kişi değil de bir tek çağanoz yavrusu yazmış, dersin. Böyle sanat, yapmacık sanattır.
Eleştirmenimiz Memet Fuat son günlerde korku üstüne, kaçmaklar üstüne bir yazı yazdı. Orada dedi ki: «Toplum sorunlarına değinen sanatın başarısızlıklarını da anmak gerekir.
Bizde mi, dünyada mı? Bize gelince, bizimkiler pek başarısız değil. Birkaç örnek verirsem, iş daha iyi anlaşılır. Sait Faik, Orhan Kemal, Orhan Veli, Melih Cevdet, Metin Eloğlu... İstersem daha, daha sayabilirim. Şu kaçaklardan göçeklerden yukarda adını verdiğim kişilerin ustalığının eşiğine yaklaşabilen biri var mı?
Dünyada da böyle. A. Camus, Solohof, Aragon, Neruda... Daha da ileri gidersek, buna bunalımcı Sartr'ı da katabiliriz. Ya Picasso... Ya ötekiler... Bunlar mı, bu toplum sorunlarına değinen sanatçılar mı soğutuyorlar gençleri? Soğutuyorlar da başka yollara kaçmalarına yardım ediyorlar?.
Geçen yazımda soyuta, demiştim, soyuta kaçıyorlar. Soyutta da biliyoruz ki, insan sorunlarına değinen zorlu kişiler var. Yapmacığa kaçıyorlar, demeliyrnişim.
Bence işin aslı toplum ürünleri meselesidir. Anadolu'da bir söz vardır : Armut ağacından elma alamazsın. Böylesi toplumun da böylesi sanatçısı olur. Bunun dışına çıkılamaz mı? Her çağda sanatçı toplumun üstüne çıkabilmiş, döğüşmüştür. Işık olmuştur.
Şu akımlara, modalara, gelince, her çağda modalar çıkar. Her çağda bir takım insanlar akımların içine girerler, modalara kapılırlar.
Akımların tarihçesine bakacak olursak, akımları yaratanlar bile sonuna kadar o akımların içinde kalamamışlardır. Şu sürrealizmi bir göz önüne getirin. Has sanatçılar neden akımların üstüne çıkarlar?
Her has sanatçı kendi akımım kendi yaratır. Kendi dünyasını kendi kurar. Bu kuruşta akımlardan, gelmiş geçmiş büyük sanatçılardan faydalanmaz mî? Faydalanır, işte o kadar.
Bizde de bir Orhan Veli akımı oldu. Bir zamanlar, birçok genç Orhan Veli gibi şiir yazmaya yeltendi. O sıralar bu dünya herkesi deli ediyordu. Ne oldu? Hepsi gümledi gitti. Bu, olağan bir sonuç diyeceksiniz, öyle.
Orhan Veli; kendi kişiliğinden gelen dünyasını kurmuştu. .Picasso'dan sonra da öyle olmadı mı? Bizde bile bir sürü Picasso yetişti, bu da olağan.Ama bu çağda Orhan Veli .olmayanlar.
Picasso olmayanlar da vardı.Benim üzüldüğüm, bir genç çoğunluğun, toptan bir bunalıma, bir anlamsızlığa kaçması... Sonra da çağanoz yavruları gibi hep birbirlerine benzemeleri...
Uzun bir zamandır, içlerinden kişiliği olan birisinin çıkamaması... Kendilerine bir dünya yaratmamaları. Bütün günahı bu genç insanların sırtına yükleyemezsin ki... İçlerinde öyle ışıltı verenler var ki. Bu kaçışın, bu yapmacığın nedenini bulmalı.Can çıkmayınca umut çıkmaz. Biraz daha beklemeli.
Alıntıdır...
«Ağacın çürüğü özünden olur» bir toplumun da özü sanatçılardır, görüşünden hareket eden Yaşar Kemal; Türk ve dünya toplumunda sanatçının tutumunu anlatırken diyor ki:Bir toplum aşağılatılmışsa, önce sanatçıları aşağlatılmıştır.
Bir toplumda insanlar kötülüklere kafa tutamıyorlar, direnemiyorlarsa; önce sanatçılan kafa tutamıyor, direnemiyor demektir.
Bizim toplumumuzda görmedik mi? Önce sanatçıları kaçtılar Menderes'in hışmından. Sonra da toplum sindi.
Bu kaçış, direniş üzerine epeyce söz edilebilir. Ben nedenlerini araştırmadan sanatta yapmacıklar üstüne, akımlar üstüne konuşacağım.
Son altı yedi yıldır, bizde bir anlamsız şiir, bir anlamsız hikâyedir aldı yürüdü.. Sözüm ona bu akımlar Avrupa'dan yurdumuza ithal edilen en son akımlarmış. Bir de bu akımlara katılan bunalım var. Karanlıkçılık var.
Şunu hemen söyhyeyim ki, bizim delikanlılar ne üzülecekler, bu anlamsız sanat akımı Avrupa'da 1910 yıllarında gözdeymiş. Sonra gözden düşmüş. Sonra da yıllar sonra suyunun suyu bize kadar gelmiş. Bizim aslanlar da mal bulmuşlar gibi, yenilik, en son yenilik uğruna buna bir sarılmışlar, pir sarılmışlar... Bırakmıyorlar.
Şu bunalıma gelince, yepyeni. O kadar yeni değil ya, moda olarak yeni. Ondan önce gerçekten bunalanlar var. Sahici bunalanlar var. Başı belâya girip, anası ağlayıp bunalanlar var. Çıkmış.
Örneğin bir Kafka bunalmış. Bütün umuduna karşılık bir Dostoyevski bunalmış.
.Kafka, kişisel ve toplumsal koşulları içinde bunalmadan başka bir şey yapamazdı. Hayatına, içinde yaşadığı toplumun koşullarına bir bakın, diyeceksiniz, ki, şu Kafka amma da az bunalmış. Amma da umutlu, aydınlık adam. Koşullan o kadar kötü. Kafasının kişiliğini yapan koşullan. Kafka'dan, başka türlü bir Kafka çıksaydı yapmacık olurdu. Yapmacık Kafka da zaten şimdi ortada bulunmazdı. Bizde birkaç yıldır, bir takım gençler bunalıyorlar. Neden bunalıyorlar acaba? Bence hiçbir sebebi yok. Salt yenilik uğruna, bir de toplumun ağır koşullarından kaçabilmek için.. Baskı var, polis var. Bir takım şeyleri göze almadan konuş konuşabilirsen.
Şu yeni akımlara sırtını dayayınca hem ileri oluyorsun, anlamsız ne menem iştir ki, ileri ileri, çok ileri... Ya bunalım, haaa ona gelince o düpedüz topluma başkaldırmadır. Bir sanatçı için, bundan daha iyi tatmin yolu mu olur? Dört başı onarılmış bir yol. Cam Cennette aslanların. Bir akıma, bir modaya uymasalar. Bir kuşak böyle çağanoz yavruları gibi hep birbirine benzer mi? Bir arkadaş on şairden parçalar alarak bir şiir düzmüş ki deme gitsin. Bu on şairin şiiri bir tek şiir olmuş ki, bir tek satırını alıp atamazsın. Birini birinden ayıramazsın. Bir de hikâye... On hikayeciden bir hikâye... Tıpkı, o şiir gibi. Bir tek tümcesini değiştiremezsin. Bunu on iki kişi değil de bir tek çağanoz yavrusu yazmış, dersin. Böyle sanat, yapmacık sanattır.
Eleştirmenimiz Memet Fuat son günlerde korku üstüne, kaçmaklar üstüne bir yazı yazdı. Orada dedi ki: «Toplum sorunlarına değinen sanatın başarısızlıklarını da anmak gerekir.
Bizde mi, dünyada mı? Bize gelince, bizimkiler pek başarısız değil. Birkaç örnek verirsem, iş daha iyi anlaşılır. Sait Faik, Orhan Kemal, Orhan Veli, Melih Cevdet, Metin Eloğlu... İstersem daha, daha sayabilirim. Şu kaçaklardan göçeklerden yukarda adını verdiğim kişilerin ustalığının eşiğine yaklaşabilen biri var mı?
Dünyada da böyle. A. Camus, Solohof, Aragon, Neruda... Daha da ileri gidersek, buna bunalımcı Sartr'ı da katabiliriz. Ya Picasso... Ya ötekiler... Bunlar mı, bu toplum sorunlarına değinen sanatçılar mı soğutuyorlar gençleri? Soğutuyorlar da başka yollara kaçmalarına yardım ediyorlar?.
Geçen yazımda soyuta, demiştim, soyuta kaçıyorlar. Soyutta da biliyoruz ki, insan sorunlarına değinen zorlu kişiler var. Yapmacığa kaçıyorlar, demeliyrnişim.
Bence işin aslı toplum ürünleri meselesidir. Anadolu'da bir söz vardır : Armut ağacından elma alamazsın. Böylesi toplumun da böylesi sanatçısı olur. Bunun dışına çıkılamaz mı? Her çağda sanatçı toplumun üstüne çıkabilmiş, döğüşmüştür. Işık olmuştur.
Şu akımlara, modalara, gelince, her çağda modalar çıkar. Her çağda bir takım insanlar akımların içine girerler, modalara kapılırlar.
Akımların tarihçesine bakacak olursak, akımları yaratanlar bile sonuna kadar o akımların içinde kalamamışlardır. Şu sürrealizmi bir göz önüne getirin. Has sanatçılar neden akımların üstüne çıkarlar?
Her has sanatçı kendi akımım kendi yaratır. Kendi dünyasını kendi kurar. Bu kuruşta akımlardan, gelmiş geçmiş büyük sanatçılardan faydalanmaz mî? Faydalanır, işte o kadar.
Bizde de bir Orhan Veli akımı oldu. Bir zamanlar, birçok genç Orhan Veli gibi şiir yazmaya yeltendi. O sıralar bu dünya herkesi deli ediyordu. Ne oldu? Hepsi gümledi gitti. Bu, olağan bir sonuç diyeceksiniz, öyle.
Orhan Veli; kendi kişiliğinden gelen dünyasını kurmuştu. .Picasso'dan sonra da öyle olmadı mı? Bizde bile bir sürü Picasso yetişti, bu da olağan.Ama bu çağda Orhan Veli .olmayanlar.
Picasso olmayanlar da vardı.Benim üzüldüğüm, bir genç çoğunluğun, toptan bir bunalıma, bir anlamsızlığa kaçması... Sonra da çağanoz yavruları gibi hep birbirlerine benzemeleri...
Uzun bir zamandır, içlerinden kişiliği olan birisinin çıkamaması... Kendilerine bir dünya yaratmamaları. Bütün günahı bu genç insanların sırtına yükleyemezsin ki... İçlerinde öyle ışıltı verenler var ki. Bu kaçışın, bu yapmacığın nedenini bulmalı.Can çıkmayınca umut çıkmaz. Biraz daha beklemeli.
Alıntıdır...