Sitemizden daha iyi faydalanmak için giriş yapın.Eger kayıtlı degilseniz kayıt olun...

Join the forum, it's quick and easy

Sitemizden daha iyi faydalanmak için giriş yapın.Eger kayıtlı degilseniz kayıt olun...

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    Türkçülük Akmı ve Güzel Sanatlar

    Krall100
    Krall100


    Mesaj Sayısı : 161
    Yaş : 34
    Nerden : Ankara
    Rep puanı : 0
    Points : 1253
    Kayıt tarihi : 02/09/08

    Puanlar
    Puan grafigi. Puan grafigi.:
    Türkçülük Akmı ve Güzel Sanatlar Imgleft1000/200Türkçülük Akmı ve Güzel Sanatlar Emptybarbleue  (1000/200)

    Türkçülük Akmı ve Güzel Sanatlar Empty Türkçülük Akmı ve Güzel Sanatlar

    Mesaj tarafından Krall100 C.tesi Nis. 11, 2009 6:59 pm

    Sanat - Sanat Yazıları

    Türk sanatının gelişmesi için, gidilmesi gereken yollan, Ziya Gökalp «Türk­çülüğün Esasları» adındaki kitabının «Bediî Türkçülük» bölümünde anlatırken diyor ki ;

    Eski Türklerde bediî zevk çok yüksekti. Turfan'da keşfedilen mermer heykeller, hiç de Yunan heykellerinden aşağı değildi. Tolunîler'le Ahşidî'lerin, Sel­çuk Türklerinin, Harzem Türklerinin, İlhanî'lerin, Timuriler'in, Suriye'de, Ana­dolu'da, iran'da, Türkistan'da, Hint'te, Afganistan'da yaptıkları cami'ler, sa­raylar, türbeler, köprüler, çeşmeler, dünyanın en güzel eserlerini teşkil eder.

    Gaston Richard Türkmen kızlarının bir harika nevinden olarak yaptıkları nefis halılardan bahsederken, Mihalofıva şu sözlerini naklediyor : «.Hiçbir ale­te, hiçbir modele, teknik mahiyette hiçbir tahsil ve terbiyeye malik olmayan Türkmen kızının, na-kaabil-i taklid nakışlarla müzeyyen çok nefis halılar vü­cuda, getirebilmesi, ancak bir sanat sevk-i tabiîsine malik olmasıyla izah olu­nabilir.»

    Türk masallarıyle halk şiirlerinin güzelliği de, Türklerin bediiyat sahasında büyük bir kabiliyete mâlik olduklarını gösterir. Fakat, yazık ki bu yüksek sanat kabiliyeti avrupaî bir «tezhîp»den mahrum kalmıştır. Bu tezhibi de gördükten sonra, hiç şüphe yoktur ki, istikbalde de en yüksek sanatlardan biri olacaktır.

    Her millette güzellik telâkkisi başkadır. Bir milletin güzel gördüğü şeyleri, diğer millet çirkin görür. Bu suretle «zevk in «millî» olması lâzım gelir. Filha­kika her milletin bir millî z,evki vardır. Eğer bir millet, millî zevkinden uzak düşmüşse, sanat sahasında yaptığı şeyler, hep adî taklidlerden ibaret kalır. O halde bediiyatta yükselmek istiyen bir millet, evvel emirde millî zevkini bul­maya çalışmalıdır.

    Millî zevki bulmak için halka doğru gitmek, halk sanatlarından uzun uzadıya bediî bir terbiye almak lâzımdır. Fakat hakikî sanatkâr olabilmek için, bu bediî terbiyeyi almış olmak kâfi değildir. Hakikî sanatkâr olabilmek için, güzel sanatların beynelmilel ustaları olan sanat dahîlerinden zevk dersi, zevk terbiye­si de almak lâzımdır. Beynelmilel dehalardan alman bu feyizli terbiyeye de tehzıb namı verilir.

    Görülüyor ki, hakikî bir sanata mâlik olabilmemiz için sanatımızın evvelâ tahrîsi (halk sanat ve kültürünü yakından tanıması), saniyen tezhibi lâzım ge­liyor. Bu düstûru canlı bir misâl ile tavzih edelim :

    İtalya'nın Rönesans devrindeki sanatkârları, bilhassa ressamlarla heykeltraşlar, eski Yunan - Lâtin sanatkârlarının dahiyane eserlerine hayran olmuş­lardı. Zira bu eserler : Venüs'lerin, Minerva'ların, Apollon'ların bu heykelleri teknikteki kemalin son derecesine ulaşmıştı.Rönesans sanatkârları bu tekniği büyük emeklerle öğrendiler, tehzib usul­leriyle kendilerine mâlettiler. Fakat eski Yunan- Lâtin eserlerini ayniyle tak­lide yeltenmediler. Çünkü halk, artık o esatiri şahsiyetlere hiçbir kıymet ver­miyordu.

    Rönesans devrinin halkına göre, kadınlar arasında dünya güzeli an­cak Hazret-i Meryem olabilirdi. Erkekler arasında da dünya güzeli ancak Hazret-i İsa îdi.

    Hakikî sanatın vazifesi ise, başka milletlerin yahut başka devirle­rin bediî mefkurelerini tersim etmek değildir.Hakikî sanat, arasında, bulunduğu milletin ve içinde yaşadığı devrin bediî mefkurelerini tasvire çalışmaktır. İşte Mikel Anj, Rafael gibi Rönesans sanat­kârları bu noktaları düşünerek doğru yolu buldular : Meryem'e Venüs'ün tek­nik güzelliğini verdiler. İsa'ya da Apolîon'un cismanî güzelliğini iare ettiler. Diğer azizlere de bu esatiri güzelliklerden bahşettiler. Bu iki unsurun; bey­nelmilel tezhible millî harsın birleşmesinden yüksek bir sanat vücuda geldi- İş­te güzel sanatlar tarihinde Renaissance sanatı namı verilen budur.

    Rönesanstan sonra, Avrupa'da her millet, bediî hayatının inkişafı ânında hep böyle hareket etti. Shakespeare, Goethe, Rousseau gibi romantik dâhiler, hem halk terbiyesi almışlar, hem de eski Yunan-Lâtin tekniklerini temsil etmiş­lerdi. Bu sayede her biri kendi milleti için, hem millî hem de mütekâmil bir edebiyat vücuda getirdi. İşte Türkçülüğün bediî programı da bu usullerin tat­bikînden ibarettir.

    Alıntıdır...

      Similar topics

      -

      Forum Saati Cuma Nis. 19, 2024 2:20 pm